Birtakım kimseler kendi karanlıklarının yansımasını aydınlık olarak görüyor . Sonrada kendilerine Aydın deme gafletini gösteriyor. Ve böylelikle gerçek aydınlara yaptıkları en büyük densizlikte bu oluyor. Efendiler.. bir ülkenin aydınları, o ülkenin insanlarına yol gösterici bir misyon taşırlar . Sizin gösterdiğiniz yol ise çıkmaz bir sokak ve vatandaşları kendi ihanetinize ortak etmekten başka bir şey değil. Devletimizin şu günlerde komşu ülke Ermenistanla bir dialog icine girme ve ortak bir zemin üzerinde buluşma teşebbüsleri karşısında , sizin yapmak istediğiniz şey , bilerek kasıtlı olarak sabote etmekten başka hiçbir anlama gelmemektedir. Dünyanın neresinde görülmüştür kendi ülkesini başka ülkeler nezdinde aşağılamak , sizden başka bu tiyniyette olan bir başka ülkenin vatandaşı var mıdır acaba. Geçmiş tarihlerde olan olayları tartışmak ve bu konularda ahkam kesmek benim haddim olmadığı gibi sizinde haddiniz değil. Yıllardan beri Devletimizin ortaya koyduğu tez “Olayları tarihçilerin önüne belgeleri ile serip tartışmalarını istemeleri karşısında” bir gün olsun Ermeni tarafından böyle bir arzu söz konusu değilken . Siz nasıl bir ermeniden daha ermeni olmağa çalışıyorsunuz anlamış değilim. Sahi siz kimin aydınısınız... ? Anne karnında yatmakta olan bir bebeği kasaturaları ile kesip çıkaran katillerin ellerindeki kan size mi bulaşsın istiyorsunuz . Beklentiniz bumu acaba . Eğer ortada bir ÖZÜR DİLEME söz konusu ise .Derhal Türk Milletinden ve geçmişte şehit olan insanlardan özür dileyin . Yeter ya..! nedir bu aydın geçinen karanlık ruhlu insanlardan çektiğimiz. Sizin aydınlığınız önce ruhunuzu aydınlatsın. Gölge etmeyin başka ihsan istemem.
21 Mart 2009 Cumartesi
Özür Dileme Kepazeliği
Recep İvedik Filminin düşündürdükleri
Eski siyasilerden bazıları ,Köylüleri şehirli yapmak için bayağı bir uğraş vermişti ama , sanki durum ters tepti ve şehirler köy oldu . Davranışı ile . Giyinisi ile konuşması ile, görgüsü ile,sanat anlayışı,vs ile , Fazla Uzatmaya gerek yok tam bir kaos yani. Hep düşünürdüm acaba bu gün yarın ölmüş olsam,çok şey kaçırırmıyım diye. Görüyorumki ,Yaşadıkça kaçıracağım bir şey yok tam tersi, kaybedildiğini gözlemleyeceğim daha bir çok şeyle karşı karşıya kalmak işten bile değil.Çünkü bu gün üzerinde yaşadığım dünya, Benim dün yaşadığım dünya değil. Kabuk değiştirmiş bambaşka bir şekle bürünmüş.Benim geçmişte yaşadığım medeni dünyam olmaktan çoktan çıkmış, Öyle ise ölmek için hiç de erken değil. Çünkü yaşadıkça daha öyle çok garipliklerle karşılaşacağız ki . Dün çoktan masal olup gidecek.
4 Şubat 2008 Pazartesi
Felsefe ve tasavvuf
Bana göre felsefe akımlarının doğuşu...diye söze başlayacaktım amma, sanırım buda fazla iddialı bir söz olacak, sanırım şöyle dememde yarar var. Felesefe denilince , nedense aklıma şunlar gelmektedir.İnsan oğlu , bilinmezliğe karşı,ortaya bir takım safsata sözler atarak göstermeyle çalıştığı mücadelenin(fikirlerin), ortaya çıkardığı söylemlerden başka bir şey değildir.Ancak her akım kendi akli anlayışınca ortaya bir takım var sayımlar ve iddialar ortaya atmıştır.ve yine bana göre ,Ortaya konulan,bu var sayımlar, Bir Ama' nın(körün),çok büyük bir şeyi ucundan kenarından yoklayarak O güne kadar tanıdığı ve bildiği şeylere benzetme çabasından başka bir şey değildir olarak görüyorum.Malum hikayedeki gibi. Bir fili kuyruğundan, bacağından yada kulağından tutan , ve benzetmesini bunlara göre yapan kişilerin, fil hakkında yanılması,gibidir felsefi akımların ortaya atmış olduğu iddialar.
İslamdan önce ortaya atılan tezler,hayatın gerçekliğini anlama gayesi ile , islamdan sonrakiler de imanı inkar ettirmek gayesi ile ortaya çıkmışlardır.Sözün özü , Bütün ortaya atılan fikirler demetini şöyle hülasa edelim.Büyük aklı küçük akıllarla anlamaya çalışma gayreti deyip çıkmak sanırım işin en kestirme yolu olmalı.Yinede Her şeye rağmen,İdealizme Biraz daha müsamahakar yaklaşarak hoşgörü ile bakmak bence biraz insaflı davranmak olur . çünkü bu akım müntesiplerinin, Yaradanı kabul yönü ile, İslami gerçekliğe ulaşma şansı vardır..Çünkü temelinde inkar yoktur.Çünkü islamın özü ,önce yaradanın varlığını şartsız şekilsiz kabul.(Taklidi) Sonrada anlayarak kabulden(Tahkiki) başka bir şey değildir,Yakin ise son mertebedir. Sonrası na ise zaten gücümüz yetmez. .Tabiki yaradanı' da, bize kendini anlattığı şekli ile anlayacağız.Bu da,Elçisi (sözcüsü) vasıtası ile olmak kaydı ile.İşte ,İdealizm bu yönü ile yani Yaradanı kabul yönü ile digerlerinden farklılık arz eder.
Gazali,yaşımının büyük bölümünü müspet ilimlerle geçirmiş bir kişi olarak.Devrinin önde gelen alimlerden biri olmasına rağmen.Yaşamının sonraki (ikinci) döneminde. Tasavvuf(metafizik) ilmine yönelerek bu ilimde mesafeler kat eder.Ancak ondan sonradır ki Tasavvuf(Ruhaniyat-Metafizik ) bilgisi olmadan.Hayatın gerçek maksad ve manasının tam anlaşılamayacağını, ve tek boyutlu bilgi ile anlatılanların tümünün yanlış olduğunu ortaya koyar ve yine o ikinci yaşam diliminden sonradırki . o güne kadar gelmiş geçmiş tüm filozoflara eleştiriyel boyut getirir.
Bana göre,Yaşamın gerçekliğini sadece müsbet ilimlerle anlatmağa çalışımak, bir kuşu, tek kanadı ile uçurmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Maddesiz (vücutsuz) Ruh yaşaya mayacağına göre .Ruhsuz Madde (vucut da yaşayamaz.) Şöylede diyebilirsiniz.Mademki Hiç kıpırtısı olmayan Bir cisim (Taş, Demir.vs)Madem bir ruh sahibidir.Öyleyse neden Hiç hareket etmez.Bir yaşam belirtisi göstermez.
Bu sizin. zannınıza,algılamanıza ve bilginize, veya(Materyalizm) göre öyledir.Yaşam sadece gülmek eğlenmek koşmak ,sevinmek , üzülmek,Nefes alıp vermek değildir.Her cevherin kendine ait bir yaşam fonksiyonu vardır.Konu bu olmadığına göre ,meraklısı ,araştırır .En azından atomlarla ilgili bir şeyler öğrenir.
Hülasa Kendi dışımızdakileri anlayabilmek için öncelikle , kendi İç(dünyamızı) gerçekliğimizi kavrayıp sonra dışarı ile uğraşmak, mesafeleri kısaltmak adına daha kolay olacaktır.Bunun yoluda salt akıl ile değil.Akılla mücehhez bir İman(İslam) ile olur.Ve bu yolun adı da Tasavvuf tur.Bunun dışında Bütün felsefik söylemler ,lafı güzaftır.(Boş laftır)
BİR KİŞİ NEDEN ÜÇ KİŞİ OLSUN
BİR KİŞİ NEDEN ÜÇ KİŞİ DİR. / FELSEFİK DÖKTÜRMELER.2
İnsanları çoğunlukla tanıdıkları yada tanıdıklarını zannetikleri kişilerin, farklılıklarını gördüklerinde büyük sukutu hayale kapılırlar ve en çok da buna üzülürler.Acaba gerçektende bu insanlar mı farklı laşıyorlar, yoksa bizler, onlar için koymuş olduğumuz standarları yanlışmı belirliyoruz.Meseleyi biraz daha anlaşılır kılmak için .Anlatmak istediğim şeye farklı bir açıdan yaklaşıyorum.Örneğin,Sezarın,ölüm anında,Hayret ve şaşkınlıkla söylediği,dillere destan, olmuş bir sözünü ele alacak olursak "SENDEMİ BRÜTÜS" derken Evladı yerine koyduğu Brütüsün hainliğine mi , şaşırmıştı. Yoksa Brütüsteki ihanet cevherini fark edememiş olmasının yarattığı hayal kırıklığımı idi onu üzen.Ben şahsen Sezarın, Az sonra ölümü tatmanın vereceği korkudan dolayı korktuğunu ve şaşırdığını , üzüldüğünü düşünmüyorum. O,brütüs hakkında ki kanaatinin yanlışlığından dolayı üzüntü ve acı çekmişti.Yoksa hayatı boyunca ömrü savaşlarda geçen biri zaten her an ölümle kol kola geziyor demektir. Ve böyle birini ölüm korkusunun meydana getirdiği şok korkutamaz, ve üzemez.
Geçen gece , ıcq dan tanıştığım bir hanım arkadaş, Sohbet esnasında ,Ünlü birinin ,O güne kadar hiç duymadığım, sözünü yazmıştı. (Mark Twain.)Şöyle diyormuş. “İki kişi konuşurken aslında ortada altı kişi vardır.” Hayretim bir kat artmıştı ,Nasıl yani dediğimde o devamla “ Önce gerçek sen, Sonra görünen sen ve , karşındaki kişinin gördüğü sen” İşte aslında, hayatın içindeki bütün yanılgımız bu idi .Biz asla Derune inmeden, karşımızdaki kişiyi , olduğu kişi gibi değil de . görmek istediğimiz kişi olarak görürüz.Yada bize görünen sureti ile onu olmasını isteğimiz kişi haline getiririz. Ve gerçek yüzü ile karşılaşınca hayıflanmamız ve üzüntümüz.Tesbitimizde ki hatanın, yanlışlığından ve yüzümüze hayret ve şaşkınlık olarak vurulmasından dolayıdır.İşte Sezar ın üzüntüsü ve şaşkınlığıda bu idi
Bu tesbit hatası , belki bizde bir manevi bir yıkıma veya maddi anlamda bir zarara yol bile açmış olabilir.Eğer gönlümüzü vermişsek ,Bunun (İlle Aşk şeklinde olması da gerekmez). sonucu kalbimizin kırılması, ve bir iştiyaka, bir firaka sebeb olmuş olabilir.Yani sonuçları , ruhsal bağlantımızın , boyutunun büyüklüğü kadar değil onun iki katıdır. Öncelikle hayallerimizin yıkılmasının meydana getirdiği manevi bağlamda, ruhsal zarar ve maddi bağlamda da bir depresyondur.Elbetteki Pskiatri ilminin,tedavisi konusu olan Depresyon.Maddi boyutu olan bir rahatsızlıktır. Buna ruhaniyat adı vermek yanlıştır.Bu yüzden benzeş gibi gözükselerde .ikisi birbirinden tamamen farklılıklar arz eder.Her ne ise,konumuz bu olmadığı için burda kesip, devam edelim.
Nerde kalmıştık. Evet, Kaybımız maddi bağlamda ise, Yani Para , mal mülk vs. babında ise sonuç yine aynıdır. Yani çöküntü iki mislidir. Hem maddi kaybımızdır söz konusu olan ve hem de bu kaybın ortaya çıkardığı üzüntü,hayal kırıklığı ve ruhsal bunalımdır. Yeri gelmişken değinmeden geçemeyeceğim. Aslında Aşklardaki , hüsranın sebebi de, Aşık olunana hak etmediği misyonları yükledikten , (yani kendi hayallerimizin kalıbına soktuktan) sonra, onun bize aynı oranda misyonlar yüklememiş olmasının ortaya çıkardığı hayal kırıklığıdır bizi yıkıma sevk eden.Ve bunda onun bir suçu yoktur ve olamazda. Çünkü Aşk bilinenin aksine tek taraflı yaşanan bir hayat biçimidir. Yani Aşklar tek kişiliktir. Ve tek yaşanır.Aşık olduğumuz kişi , bizden kendisini, istediğimiz kalıba sokmamızı istememiştir ki.Belki günün birinde , o aşık olacağı kişiye, o misyonu yükleyip aynı hayal kırıklığını ve boyun büküklüğünü yaşayacaktır ama, bu asla biz olmayacağız. Ona aşkımız devam ettiği müddetçe , olamayızda. Tekrar konumuza dönecek olursak:
Mark Tvain her ne kadar ortada altı kişi var diyorsa da , biz karşımızdaki üçüncü kişiyi atıp ikisi ile meşgul olmalıyız.Yani bu üçüncü kişi , zatın bize kendinle ilgili göstermek istediği . Mademki ikiye indirgedik , O halde ,bize ne..? onun nasıl görünmek istediğinden. Bize lazım olan . Kişiyi hangi boyutta görüyoruz,(bir) . ve (iki) o kişi gördüğümüz boyutun adamı mı. Yani kişinin asli hüvviyeti, gerçek kişiliği.İşte bu ikisini birleştirdiğimizde , bizim için ortada sadece bir kişi kalır.Bunu anlamak içinde uzun uzun formüller aramaya uğraşmaya lüzum yok.Doğruluk, adalet ve hak anlayışı,Yalana karşı tumumu ve, egoizmi ne boyutta, karşıdakine saygısı , ön yargıları.Maddi tutkuları,Maneviyat anlayışı.Bütün insani değerler terazisinde tarttıktan sonra . İbrenin göstereceği istikamet.Nisbetinde , kişi hakkında oluşturacağımız değerler asla şaşmaz.
Sanırım Mark bu değerlerin bazılarından bi haber olduğu için , biri çok görme yanılgısına düşmüş olabilir.Ve bizimde gerçek hayattaki yanılgılarımız .Yakınımıza getirdiğimiz kişiler hakkında yeterince titiz davranmamızdan kaynaklanan birer hatadan başka bir şey değildir. Biz gerçekte Bir isek. Asla karşıdakini birden çok görmemiz mümkün değildir.Öncelikle bizim bir olmamız gerekmektedir.
AKEDO.09.08.2007
Hazretin , az önce bir değişi daha elime geçti. aynı yanılgı ordada devam etmekte belkide yukardaki sözlerine kaynaklık eden bir söz
FELSEFE ÜZERİNE DÖKTÜRMELER-1
LAKLAKİYAT EDEBİYATI= FELSEFE
Bizim zorlama entelektüellerimiz avamdan kendilerini farklı göstermek ve soyutlamak için nerde Abukluklar var onlara sarılmakta üstlerine yoktur. Örneğin tasavvuf u kendi için banal bulurda absürdlük olsun için. Mistizm der, brahmanizmi, merak eder. Hint kafirlerine özenir, hinduizmi merak eder, namaz zor gelir Yoga diye fasa fiso işler peşinde koşar.. yani örnekleri çoğaltmak mümkündür.Nice , Sart, gibi kafirleri , çok sever onlardan göya bilgi kotarmaya çalışırda. Bir Gazali , M.Arabi . kimdir necidir. Ne anlatır merak etmez. Keza filozoflara da pek meraklıdır da , gerçekte ne anlatmağa çalışırlar bilmez. Entel toplantılarında birbirlerine onlardan ilgili sözcükler yumurtlamayı marifet sayar. Aşağıdaki yazılarımda, ben felsefe deyince anladığımı der kenar ettimde .Birde bakalım önemli zatı muhteremler ne anlatırlar.(Alıntı-Alkültür.Net)
Birde filozoflara bakalım neler diyorlar felsefe için:
"Felsefe yapmak ölmeyi öğrenmektir."
Karl JASPERS
"Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir."
SOKRATES
"Doğruyu bulma yolunda, düşünsel (İdealist) bir çalışmadır."
PLATON
"İlkeler ya da ilk nedenler bilimidir felsefe."
ARİSTOTELES
"Mutlu bir yaşam sağlamak için, tutarlı eylemsel bir sistemdir."
EPİKUROS
"Felsefe tanrıyı bilmektir ve gerçek felsefeyle, gerçek din özdeştir."
AUGUSTİNUS
"İnanılanı anlamaya çalışmaktır."
ANSELMUS
"İnanılanın inanılmaya değer olup olmadığını araştırmaktır."
ABAELARDUS
"Tanrıdır konusu, tanrının tanıtlanmasıdır."
A. THOMAS
"Eleştiridir."
CAMPENELLA
"Deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerinde düşünmektir."
F. BACON
"Felsefe yapmak doğru düşünmektir."
T. HOBBES
"Felsefe bir bilimdir ve geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak gerekir, felsefeyi kesin bir bilim yapmak için."
DESCARTES
Sonuç olarak;
Felsefe Yaşamdır...
3 Şubat 2008 Pazar
ADAP İÇİN ÖNCE EDEP LAZIM
Tabi bizim en büyük gafletimiz, kendilerine,önceki sohbetlerimize istinaden Felsefe hakkında İslami bir takım yorumlarda bulunmuş olmamız, Onun pek zülfüyarine dokunmuş olmalı ki .O da bana Dinsizliğin ve donsuzluğun bir göstergesini, böylece derkenar etmek zahmetine girişmiş.
Bendenizin araba altında kalmak ama laf altında kalmamak gibi bir huyu olduğundan Hülasa alt satırlarda birazdan okuyacak olduğunuz cevabı kotarıp gönderdik. Bakalım ne yazmışız birlikte bir okuyalım .
**************************
Biz müslümanların bir adeti vardır.Komşu ikram için bir şey gönderdimi , O kişinin müslim yada gayri müslim olduğuna bakılmaksızın ,gelen tabak boş olarak geri gönderilmez içine muhakkak bir şeyler konur öyle iade edilir.
Yine biz ”Müslim türklerin” biraz absürd olmakla birlikte ,dilimize pelesenk etmiş bir türküsü vardır. MANDA YUVA YAPMIŞ SÖĞÜT DALINA- GEL BİZE BAZI BAZI( Bu sondaki cümle her ne kadar türkü ile bağıntılı değilse de)yinede türkünün alt tarafında şık duruyor.
İşte zatı şahanelerinizin de mubarek ramazan gününde Rakı adabından söz etmeside böylesi bir durum arzatmekte.
Çok sevgili dostum Arto ..ki, o (ermenidir) Yine can dostum Vasilaki ile (o’ da Rum’dur) geçen gece Aleko’nun Meyhanesinde Despinayı izleyip Uzo (Bizdekinin Rakının Rumcası) içmişler. Ee onlarda normal. Biri rum biri ermeni .ama bana anormal gelen, ben konuşmanın üstüne geldiğimde, mevzu biranda Fenerbahçenin İnter galibiyetine dönüşüverdi.Şunun için anormal gelmişti. Yahu ikinizde keferisiniz, size ne bizim Ramazanımızdan.Ama saygı işte naaparsın. Saygının da dini olmuyormuş bunu öğrettiler bana.Nede olsa onlarda EHLİ KİTAPTAN,Her ne kadar biz onlara kafir diyorsakta. Belki Müslümana göstermiş olduğu saygıdan dolayı kurtuluşa ererler..Ama bunların en tehlikelisi Zındık olanlarki .Biz onlara ATEİST diyoruz.İşte bunların Affı yok.Ve ne yazıkki Zındık her milletten çıkıyor.Müslüman anadan babadan doğan bir sürü zındık tanımıyor değilim.
Romen diyojen Asırlar önce elinde mum çarşıda dolaşmaya çıkmış.sormuşlar bu gündüz vakti elinde mumla ne ararsın, “ADAM ARIYORUM ADAM” demiş.Peeeh üzerinden binlerce sene geçmiş olmasına rağmen eğer bu gün yaşamış olsa idi kaç tane adam bulabilirdi ki .
Bide buna yakın Mevlanın bir sözü varki evlere şenlik “ ÇOK ELBİSE GÖRDÜM İÇİNDE ADAM YOK... ÇOK ADAM GÖRDÜM ÜSTÜNDE ELBİSE YOK”... Ne demekse..
ALAKAYA MAYDANOZ DOĞRA “derler ya o cins bir laf işte ..
Alakaya maydanoz doğramak için, illaki eğitimsiz cahil olmakta yeterli değildir. Çoook,tanırım fakülte bitirmiş, Diplamalı cahilleri,Bunun en tipik örneği , Ben (....... devlet görevli iken .o zamanlar bir pratisyen Hekim vardı. Eline bir röntgen filmi tutuşturur,bize bulguları ,anlatmasını isterdik. Genellikle bir heyet kurardık. Aşçı İbraam efendi , odacı hanife teyze , Şöför Behzat.. ortamızda Dr....ismi lazım değil.Dr anlatır . biz itiraz ederdik.Bazen ihale Aşcı İbraam efendi de kalır.O ‘da Ayak kırığı olan hastanın , akciğer rahatsızlığına hükmederdi .Sonunda Doktorumuzda bu konsultasyondan memnun.Hastayı (........... Hastanesine ) sevk ederdi.Tabii hasta hastaneye kadar gelmiş.acil servise apar topar atar , herkez (.........) evlerine bir iki saatliğine tüyerdi.Yani görüyorsun İşte , Bu tür absürdlükler sadece HABABAM SINIFINDA olmuyor.Hayatın içinde Elan bu adamlar mevcut. Diplomalı cühela dedikleri cinsten.Siz bu yazdığıma ister kurgu deyin ister gerçek, Bence kurgu kabul edinki başımız ağrımaya , nolur noolmaz.
Ha bu arada , bi alakasız Maydanoz hikayeside benden.Geçenlerde bir dostum anlattı 2 Mayıs 2007. Tarihinde ben çok sevdiği birini ,Alkol komasından(Belkide sahte Rakı dan) Kaybetmiş. 4,5 ay oldu adli raporu henüz gelmemiş.(Bu gün 10 ekim 2007 ,Rapor hala yok,)Yani merhumun neden öldüğü ayan değil. Gördüğün gibi Rakının belki bir adabı vardı içmek için, ama eski edepler ve adap kalmadı . Çünkü etrafta EDEPSİZ ,.insanlar zuhur etti.Bu yüzden ,Safayı işret ederken.Safayı E.....k mekanına avdet edip zebanilerle işret beklemek te var hesapta.
Sağlıcakla kal.
Sizden gelen msj lar Pavarottiden beri(Toprağı bol olsun) hatırımda .Hiçbir şeyi dibi delik bir torbaya atmam efendim.Saygılarımla..
Aşk’ın Gizemi ve gerçeği
Aşk’ın Gizemi ve gerçeği .
Bu güne kadar hakkında binlerce cilt kitabı kapsayacak kadar çok edebi nesir yazı , ve bir o kadarda şiir, tiyatro,vs. yazılmasına rağmen Ortada hala günümüze kadar gelen süreçte net, ve kesin bir şekilde anlatılan bir izahının, tarifinin olmamasıdır, onu hala çekici ve gizemli kılan . Ve bu anlatılamaz duygunun adına Aşk Denmektedir
Aslında,birazda kafa karışıklığına sebeb olan şey .Bütün medeniyet ve kültürlerde iki kişi arasında yaşanan veya yaşanması muhtemel olan, tutku yada ihtiras sürecinin de adına Aşk denmesidir.Esas kafa karıştıran budur,Tabiiki öylesine, büyük büyük topluluklar , böyle diyorsa o halde ! öyledirin, kabuludür kafamızı karıştıran.
Gerçi her ikisinin de hamurunda sevgi vardır.yani ham maddesi , yapı taşı sevgidir.Ve yine günümüze kadar yazılan yazılar,O yazıları yazanın,aşkı anlama kapasitesi ile ilgilidir.Yani kişi anlayabildiği kadar bilir,yada bildiğini zannettiği kadar yazar.Dediğimiz gibi, büyük bir çoğunluk,İhtirası,(arzu yu) aşk ile karıştırır , ve bunun üzerinden anlam yükler.
Biraz sonra ortaya koyacağımız ,Tezimizin aksini savunanlar olduğu gibi ,Bu ayrışmaya,yani tutku, ihtiras,şehvet ,yada hoşlanma veya beğeni’nin ,Aşk diye tanımlanamayacağına , benim gibi bir çok kimse dikkat çekmiştir.geçen internette bu konu ile ilgili doküman toplarken.(B.Murat ) adlı birinin hazırlamış olduğu P,P,Sunumlarından biri dikkatimi çekti şöyle diyordu,
Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa bu Aşk değil Hoşlanmaktır.
Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokanmak istiyorsanız bu Aşk değil Arzulamaktır
Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız bu aşk değil arkadaşlıktır
Onun iyiliği için kendinizden çok şey feda ediyorsanız bu Aşk değil Fedakarlıktır
O üzgünken sizinde kalbiniz acıyorsa İşte bu Aşktır
O herkeze güçlü görünmesine rağmen içindeki zayfılığı hissedebiliyorsan işte bu Aşktır
Başklarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam ediyorsanız ,işte bu aşktır
Evet dikkatli bakılınca, sunumu yapan kişide aynen benim yaptığım gibi bir tasnife gitmişsede sonuçta sevgisel eylemi aşk gibi göstermiştir. yani sevgi her ne kadar kısmende olsa hissi bir olgu gibi gözüküyorsada sonuçta,Sevgide bir eylemsel final vardır, sahip olma dürtüsü, dokanma ,onu hayal etme yada bir nevi arzu duyma gibi .
Aşkta ise yine satırlarda anlaşılacağı gibi , bir takıntı bir saplantı bir cezbe hali bir iç duyum mevcuttur.Her şey, aşığın iç dünyasında tek başına gerçekleşir.İllede aşık olduğu kişinin (maddi bedeninin) görünür,elle tutulur olması gerekmiyordur. Çünkü o aşığın iç dünyasında zaten bedenlenmiştir.Dıştaki maddi varlık içte mana olmuştur. Kişinin kendisi ile bütünleşmiştir artık.Aşkta kendisidir, Aşıkta.Hatta aşık olduğu kişinin kendisi seviyor olup olmaması da önemli değildir.
Buna en belirgin edebi örnek , leyla ile mecnunun hikayesidir.Mecnun(Kays) bir gün leylayı görür beğenir ve istetir. Kızın(leyla) aileside buna itiraz etmez zaten sosyal olarakta birbirlerine eş konumdadırlar.Nişan takılır düğün hazırlıkları başlar. Ancak Mecnun, Leylanın güzelliğinden(Hem Maddi hem manevi) öyle bir etkilenirki cezbeye kapılır. Ona olan sevgisini yüreği zapt edemez . Bir anda,İçinde leyladan başka bir leyla yaratır. Kendide,hareketleri ve davranışları değişmiştir. Kızın ailesi bu halden korkar, hatta leyla bile bu halden ürküp bu işten vaz geçmeğe çalışır.Aile toplanır ve nişanı bozar, böyle bir deliye kız verilmez derler( Sonrası ayrıntı) Görüldüğü gibi sadece, insanlar erişemedikleri kişilere aşık olmazlar bazen yanında iken de birilerini özler ve iştiyak duyabilirsiniz.Bu tıpkı kalabalıkla sokaklarda, insanın bazen kendini yapayalnız hissetmesi gibi bir şeydir.
Bize göre aşk :Tek başına, iki kişilik yaşanan bir olgudur. Maşuk ,asla ve asla ikinci bir kişinin varlığına tahammül edemez Aşık. O (Aşık) olunan , Bir filmdeki figüran rolunu üstelenen kişiden başka bir şey değildir.Maşuk aslında içinde var olan ama asla bedenlendiremeyeceği duyguları, karşıda gördüğü kişide cisimlendirmek ister , işte bu itibarla aşık figüranlara ihtiyaç vardır.Ve gerçek aşklarda ortada var sayılan ikinci kişi , asla maşuğun ruhunu doyuracak kişi değildir.İşte bu itibarla (Kays-Mecnun) Leyla ile bir arada olmasına rağmen ondan uzaklamış içindeki gerçek leylayı ömrü boyunca arayıp durmuştur.Gerçekte hepimizin içindeki Leyla saydığımız Aşığımız Bizi var eden sevginin kaynağının sahibinden başka bir şey değildir.Bunun ötesindeki bütün bedenli birliktelikler Sevgidir, Arzudur, şehvettir, Ama asla gerçek Aşk değildir.